Dünya bilinen tarihi boyunca sürekli bir değişim yaşadı. Tamam kabul ama, son 50 yıldır yaşanan değişim neredeyse tüm geçmiş kadar. İnsanlar sürekli nasıl daha az emekle daha fazla kazanırım derdine düştüler. Önce Az zamanda çok iş için tarlalara makinalar girdi, sonra emeğin korunması için ilaçlama ile zahmetsizce zararlılar uzaklaştırıldı, bununla bitmedi daha fazla ürün ve/veya pazarda hemen alıcı bulan ürün için yetişen ürünlerin genetiği ile oynandı.
Şimdi bunu teknoloji dünyasına uyarlayın bakalım neler çıkıyor.
Akıllı olduğunu düşündüğünüz bir telefon alıyorsunuz, ama o da ne tonla para saydığınız akıllı telefona sizin istediğiniz zil sesini yüklemek meğer garanti dışına çıkarıyormuş. Veya tersten bakalım; aslında işlem gücü ve kapasitesi yeterli olmasına rağmen üreticinin diğer ticari kaygıları nedeniyle bazı özellikler konulmamış veya kısıtlanmış, bunları açmak veya kırmak (jailbreak-root vs.) telefonu garanti dışına çıkarıyor. İlk iphone çıktığında işlem gücü bahane edilerek Adobe flash yazılımı çalıştıramaz denmiş ve sistem buna karşı kilitlenmişti. Şimdi 64bit işlemci diye böbürlenerek piyasaya sürdükleri telefonda da aynı yazılımı kullanamıyorsunuz. üreticinin onayı olmadan hiçbir yazılımı, hatta içeriği bile yükleyip çalıştıramıyorsunuz. Bu durum Blackberry, Android ve Windows mobil için de geçerli, hiçbiri kendi izni olmadan yüklenen yazılımlara sıcak bakmıyor. "Bu arabayı alırsan köy yollarında süremezsin otobanda kullanmak zorundasın."
Geçelim yayın paketlerine; Ülkemizde Teledünya, Digiturk,D-smart, Tivibu gibi yayın paketleri satılıyor. tamamı sayısal altyapı ile yayın yapıyor olmasına rağmen yabancı kanalların HD kalitesi ile karşılaştırılamayacak kadar fark var neden? Aynı alıcının (DVB) Yerli maçı yabancı maçtan kalitesiz göstermesi için ne gerekiyor? Ben söyleyeyim; Yabancı kanallar bir paketle anlaşma yaparken belli bir bant genişliğini garanti olarak istiyorlar. yayın kaliteli oluyor tabii ki. Ayrıca adı geçen ürünlere para ödemenize rağmen istediğiniz kanalı kumandanınız istediğiniz tuşuna basınca çıkması için ayarlayamıyorsunuz. Para ile izleme özgürlüğü alıyorsunuz, kanal sıralamak neymiş, özgürlük tamam ama o kadar değil. Siz kim olup kanal sıralamasını değiştiriyorsunuz. Parayı verin gerisine karışmayın. O sıralama için Televizyon kanalları sizin ödediğinizin mislini ödüyor rating olarak geri dönmesi için. Yani Parasını ödeyip satın aldığınızı zannettiğiniz şeyi aslında bambaşka amaçlar için başkalarına sizden önce satmışlar zaten.
Peki internet bağlantı hizmetleri farklı mı? Geçmişte çevirmeli ağ kullanmış biri olarak şikayet hakkımın miktarı konusunda şüphelerim olmasına rağmen parasını ödediğim bir hizmeti sorgulamak en doğal hakkım. Çevirmeli ağın hızı 56kbit/saniye hızındayken biz bu bant genişliğinin tamamını indirme (download) veya yükleme (upload) için kullanabiliyorduk. Sonra ADSL geldi. Şanslıydım çünkü evim santrale yakın olduğundan Test döneminde abone oldum. Özelliği bağlantıyı 128/32kbit/s. olarak asimetrik kullandığından indirme için sürekli hızlı bir bağlantı sunmasıydı.
Gelelim günümüze; Bu asimetrik bağlantılara o kadar alıştık ki, kimse arkadaş 100 Mbit/s. indirme hızı olan fiber bağlantının yükleme hızı nedir diye sormuyor. Fiber optik niye asimetrik? Bağlantı için 100Mbit/s. istiyorsam iki yönlü kullanabilmeliyim. Hadi toplam 100Mbit/s. olsun. Kısıtlı imkanların bulunduğu zamanların asimetrik çözümünü niye dayatıyorsun. Teknoloji sadece indirme hızını mı geliştiriyor? Dünyanın en pahalı internet bağlantısını satın sonra şikayet edince susun. sizin gibi fiber satan dünyadaki diğer operatörler ne yapıyor? İngiltere'de 100Mbit/s. fiber simetrik hızda, Limitsiz (adil kullanım aldatmacası da yok), Türkiye'deki fiyatın yarı parası. Üstelik Aynı hattan telefon ve tv aboneliğini almak inanılmaz avantajlı. (bedavaya yakın). Adamların hukuki altyapısı rekabet üzerine kurulu, birlik olup vatandaşı öpmek üzerine değil. Bizdeki tarifeler orada yok değil ama bizde 49 TL olan tarife orada 9.90 Sterlin, yani o tarifede bile yarı parası. Peki niye asimetrik hızlar? bu sorunun cevabı bir önceki konu ile benzer sebepler nedeniyle olacak. Çünkü siz parayı bastırıp 100Mbit/s. bağlantı hızını alıp evinizde server kurup yayın yapmaya (örn. işinizin web sitesi) başlarsanız ISS olarak size web alanı satanlarını sonunu getirirsiniz. Yani parayı ver ama mal sahibinin öngördüğü şekilde kullan. Hıışşt, t-shirt'ini ters giyme üretici firmanın kurallarına aykırı..:))
Açık kaynak yazılım diye birşey var. orada da durum giderek yukarıdaki örneklere benzemeye başlıyor. Üretici bir yazılım yapıyor. bunu bir lisans ile bağlıyor. Sonra topluluk sürümü (community) ve uzman (pro) sürümü olarak ikiye ayırıyor. Uzman sürümü parayla satmaya başlıyor. Sonra acaba paralı bir yazılım mı alsaydım diye düşünmeye başlıyorsunuz.
Yukarıda bahsettiğim konuların tamamı aynı yönde ilerliyor. Satın aldığınızı zannettiğiniz şeyi aslında size şartlı satıyorlar. Tipik ev sahibi diyaloğu "evime talipsiniz ama kaç çocuğunuz var?" bekara ev vermeyiz de denmiyor, önce satmaya çalışıp sonra kapıdan giriş çıkış saatlerine sınır konuyor daha sonra arkadaş getiremezsin deniyor sonra ise... sonrası can sıkıcı. Herkes daha fazla kazanırken daha az ürün teslim etmenin derdine düşmüş durumda.
Bakalım zaman neleri değiştirecek?